Değerin Değeri Üzerine

İnsan hayatını yönlendiren, toplumları ayakta tutan en önemli unsurlardan biri de ‘değer’dir. Adalet, özgürlük, sevgi, saygı, dayanışma gibi değerler yalnızca soyut kavramlar değil, yaşamı düzenleyen ölçütlerdir. Değer denilen şey nereden doğar ve nasıl hayat bulur?

Değerler, insanın ihtiyaçlarından, toplumsal tecrübelerden, kültürden doğarak vicdanlarda hayat bulur.

Güvenlik ihtiyacı adaleti, paylaşma ihtiyacı dayanışmayı, anlam arayışı inancı doğurur.

Değerler, insanın hem varoluşsal hem de toplumsal yol haritasıdır. Bilge Kağan yazıtında: ‘Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir’ demiştir. Sonuçta değerler bütünü olan töreye sadık olduğunda insanın da varlığını dinamik olarak devam ettireceği belirtilmiştir.

Değerleri algılayıp hayata geçiren insandır. Adalet ancak insanla hayat bulur; sevgi insanla ete kemiğe bürünür; özgürlük insanla anlam kazanır. Varlığı temsil eden nsan, değerleri taşıyan ve üreten varlık olarak, değerlerin kendisinden daha değerli kabul edilmelidir. Çünkü insan olmazsa değer yalnızca bir kelimeden ibaret kalır.

İnsanlar farklı değer yargılarında olduğundan menffatini öne aldığında, bu değerler değersizleşitğ gibi zıddını doğurur. Adalet söylemi adaletsizlik için, özgürlük kavramı baskı için, inanç ilkesi çıkar için kullanılabilir.

Bu durumda değerler içi boş bir slogana dönüşür. Yaşamda çokça dolaşan ama davranışlarda karşılığı olmayan “saygı” ya da “birlik” kavramı gibi kavramlar bireyin kendi amacı doğru kullanıldığında karşı tarafı yok saymanın getirdiği ayrışma ve güvensizliğin doğmasına neden olur. Şeyh Edebali’nin ‘İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’ sözü toplum yönetiminde adaletin ve yönetimin öneminin gösteren yüz yıllar öncesinin ışığı olarak günümüze yansımaktadır.

Bu noktada asıl görev yine insana düşer. Değerlerin hakikatinde kalması, bireylerin onları yalnızca sözde değil, eylemde yaşatmasıyla mümkündür.

Değerler toplumsal yaşamda zamanla çürüyüp yozlaşabilir. Ama bireyin vicdanı, aklı ve samimiyetiyle diriltilen değerler daima yeniden filizlenir. Yüce Atatürk bu durum karşısında ‘Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur’ diyerek kurtuluşun bireyin töresindeki değerler olduğu hatırlatılmıştır.

Sonuçta değerler, bireylerde köklenerek toplumsal yaşamla ortaya çıkar. Değer yargıları yüksek bireylerden oluşan toplumlar uzun ömürlü olur ve insanlığa yol gösterir. O değerleri yaşatan, koruyan ve yeniden üreten de evrensel insandır. Bir bireyin tüm değerleri içselleştirerek değerlerini mesleğinde uygulaması ile o değerlerin yaşayanı ve yaşatanı olur.