Deizm Üzerine

Dünyada ve ülkemizde gençler dini yaptırım ve anlatımları reddederek deizme yöneliyorlar. Bu durum siyasi idarileri rahatsız ederek dindar nesil oluşturma çalışmaları ile karşılık vermektedir. Bu durum dünyadaki toplumlarda ayrılığa neden olması yanında bireysel akıl ve nakilin savaşına dönüşmüş durumdadır.

Deizm, Tanrı’nın evreni yarattığına ama daha sonra evrene müdahale etmediğine inanan bir düşünce sistemidir. Deistlere göre: Evrenin bir yaratıcısı vardır. Ancak bu yaratıcı, mucizelerle, kutsal kitaplarla ya da peygamberlerle değil, doğa yasalarıyla konuşur, dinler insan ürünü kurumlardır; evrensel ahlak akılla bulunabilir.

Deizme yönelmenin nedenleri arasında bilimsel düşünceye erişimin artması ve sorgulayıcı bir eğitimin yaygınlaşması, gençlerin dogmatik dinsel yaptırımları ve öğretileri sorgulamasına neden oluyor.

“Neden?” sorusunu soran genç, “Sorgulama, itaat et!” yanıtıyla karşılaştığında tatmin olmuyor.

Modern yaşamdaki gençlerin internet ve sosyal medya aracılığıyla, farklı inanç sistemleriyle tanışarak içinde bulunduğu toplumun dinin çok çeşitli ve kültüre göre şekillenen yapısını fark ediyorlar. Bu da onları "tüm dinler kültüre görelik taşıyorsa, evrensel olan ne?" sorusuna yöneltiyor. Bu durum gençleri yerellikten evrenselliğe geçiş isteği olarak okunmaktadır.

Dini söylemlerin otoriter, ayrımcı ya da ikiyüzlü şekilde kullanılması (özellikle her dönemin idarecileri olan siyasetle iç içe geçtiğinde), dini kullanan bireylerin toplumsal çelişkili davranışları (ahlak ve uygulama arasındaki fark), gençlerde “inanç başka, din kurumu başka” ayrımını oluşturuyor.

Üniversite ortamları genellikle daha özgür düşünceye ve etkileşime açık alanlardır. Genç birey, geleneksel öğretiler dışındaki fikirlerle tanıştıkça kendi inancını yeniden kurgulamak ister. Bunu dolduracak aydınlık bir mercii bulunmaması nedeni ile de ya reddediş ya da deistik bakış açısı ile yaşamına devam ediyor.

Ülkemizde her dönem gelen siyasete endeksli Diyanet’in söylemleri ve uygulamaları, belirsiz bir ideolojik dini çizgiye kaydığı düşünüldüğünde, gençlerde temsil krizine yol açıyor.“Dine değil, dayatılan dine karşıyım” tutumu gelişiyor.

Bunun yanında ailelerin töreye dayalı geleneksel dini anlayışları, hayatın her alanına müdahale eden bir kontrol mekanizması gibi kullanması, gençte tepki oluşturuyor. Bu durumda dinden soğuma değil, dayatmadan uzaklaşma durumu yaşanıyor.

Bu bağlamda din, vahye dayalı akılla işletilen sistem değil bireysel temellere dayanan kişisel bir inanç biçimine dönüşüyor.

Gençlerin deizme olan yönelimini bir “tehdit” değil, içini akla, bilime ve Kurana uygun bir eğitimle bilinçlendirme ve özgürleşme süreci olarak okumak gerekir:

Korku her ne kadar koruyucu bir duygu olsa da inancı, korku değil sevgi ve akılla temellendirilen ve yaşamın her anına etki eden bir eğitim metodunun soruna çözüm olacağını düşünülmektedir.

Gençlerin dinle değil, hurafeler ve bireysel zaafları kullananların verdikleri eğitim ve dinselleştirilmiş iktidarlarla problemi vardır. Bu durum aynı zamanda dinleri temsil edenlerin ve öğretenlerin özeleştiri yapması gereken bir aynadır.

Gençler: Tanrıyı inkâr etmiyor, Tanrıyı araçsallaştıran sistemleri sorguluyor, Kutsalı dışlamıyor, ama insan ürünü yorumları filtrelemeye çalışıyor.

Bu, belki de inancın bilim, vahiy ve akıl üçlemiyle yeniden yorumlanarak yeni bir çağın başlangıcı çabasıdır. Geleneksel formlar dönüşüyor ama “anlam arayışı” devam ediyor. Bu dönüşümü fırsat olarak görenler, gençliğe ulaşabilir; korkuyla bakanlar ise gençliğini, dolayısıyla geleceğini kaybeder.