Bir yüzüyle gurur, onur ve vakardır. İnsan emeğiyle yükselir, değerlerini korur; özellikle bu değerler insanlığın ortak değerleri ise gurur, onları savunmada bir güç kaynağıdır. Haksızlığa boyun eğmekten alıkoyar, doğruya sadakat kazandırır. Ama ölçüyü aşarsa, bireyin kendine zarar verir.
Gururun gölgesinde bir karanlık da vardır: kibir. İnsan kendisini yücelttikçe başkalarını küçümser; kulaklarını hakikate, gözlerini gerçeğe kapatır. İşte o an, gurur yanılsamaya dönüşür, gözleri gerçeğe kör eder.
Ve işte burada devreye girer tevazu. Tevazu, insanın hem kendini bilmesi hem de başkasının değerini görmesidir. Gurur insanı ayakta tutar, tevazu ise gönlü açar. Fakat gereğinden fazla tevazu, insanı alçaltabilir; dengeyi kaybetmemek gerekir.
Tevazuyu bir denge unsuru olarak düşünürsek:
Gurur der ki: “Ben de varım.”
Tevazu der ki: “Sen de varsın.”
Bu bakış açısıyla gurur insana vakar kazandırır, tevazu ise yaşamın önünü açar. Razı olma, hak görme ve hoş görme ile insan ruhunda ferahlık, yaşam alanında aydınlık oluşur.
Dilimizde gururun çağrıştırdığı iki kelime daha vardır: guru ve kuru.
Guru, Uzak Doğu’da hakikatin ağırlığını taşıyan insanı tanımlar.
Kuru, Türkçe köklü bir sözcük olarak, kurumuş, çoraklaşmış ruhu simgeler. Gururun fazlası, insanı yaşamdan koparır, içinde kurduğu düşüncelerle kendini haklı çıkarmaya çalıştırır.
İslam Peygamberi, ashabına: “Her şeyin ortası iyidir, siz orta yolu tutun” demiştir. İşte tevazu, gururun kuruttuğu insanı hayata bağlayan can suyu gibidir. Hakikat bağından kopmuş çorak bir kalbi yeşerten, tebessümüyle her kapıyı aralayan bir nefes olur.
Kelimeler birbirine fısıldar:
Guru: Hakikatin ağırlığı
Gurur: Benliğin ağırlığı
Kuru: Ağırlığın çorak bıraktığı ruh
Tevazu: Hak görmenin ve hoş görmenin ferahlığı
Mesele ölçü ve dengedir. Gurur onura dönüştüğünde vakar olur; tevazu ile birleştiğinde olgunlaşır. Ama kibire dönüştüğünde kuruluk getirir. İnsan, gururunu tevazu ile yoğurursa ferahlık bulur; aksi takdirde kuruyup kalır.