Nasrettin Hoca damdan düştüğünde onu olumlu olumsuz yargılayanlara karşı “içinizde damdan düşen var mı” sorusunu yönelterek adil yargılanma isteğini dile getirmiş.
Hoca’nın damdan düşmesi örneğinde, düşüşün nedeni dışarıdakiler için belirsiz. Kendisinin dahi damdan düşüp düşmeyeceği belirsizken başına bu olayın geldiği içinde bulunduğu durumdan anlaşılmaktadır.
Damdan düşme görünüşte bir nedene bağlı olarak gerçekleşse de altında var oluşun sayısız etkeni bulunabilir.
Bu durum, meydana gelen olayların tek yönlü olmadığını, içinde çoğul anlam barındırdığı anlaşılmaktadır. Bireye düşen vazife, olayı iyi veya kötü olarak yargılamadan öteye, ibret alıp yaşamına uygulaması olmalıdır.
Damdan düşen hocaya veya herhangi bir olaya bireyler dışarıdan bakarak okuma yapanlar düşüşün nedenini bilmez. Belki de düşüşün nedeni nedensizliktir.
Bu nedensizlik, neden aramaya yönlendirerek okuma sürecini çok katmanlı hâle getirir. Hatta fail ile özleşme veya taraf olma durumunu ortaya çıkartır. Tıpkı televizyonda oynayan bir dizi filmin belirli bir sahnesini seyreder gibi.
Klasik filmlerin sonunda, kötü belasını bulur. İyi ise bunun bedelini vererek hep kazanır.
Belasını bulan birey bu belanın kendi eylemlerinin sonucu olduğunu anladığında birilerini suçlamadan iyi olmanın yolunu tutmalı. Aksi taktirde tıpkı mutasyon geçiren virüs gibi güçlenip daha üst belalar oluşturma yoluna gider.
Hoca’nın mizahını, bilgelik anlayışını ve eylem alışkanlıklarını bilenler, düşüşü farklı okur. Olayın arkasındaki olası anlamları, Hoca’nın karakteri ve alışkanlıkları ile ilişkilendirir.
Hoca’yı tanımayanlar, olayı salt dışarıdan gözlemler. Sadece olanı, damdan düşüp acı içinde kıvranan birini görür. Bu bağlamda bir yerin ağrıyor mu? Neden dikkat etmedin, koskoca adamsın ne işin var damda gibi sorularla dikkatli olmasını isteyenler olacağı gibi, kim bilir ne yaptı da düştü gibi suçlayıcı okuyanlar da olur.
Bu durum oluş ve olanın müsebbibinin bireyin iç yapısında olduğunu gösterir. Yani olan tamamlanmamış bir süreç ve farklı oluşumların meydana çıkmasını sağlar ve bunu sağlayanlar da bireysel okumalarda yön bulur.
Burada “neden düştü” sorusu oluşun içinde gizlidir. Okuyanlar, oluşu gözlemleyerek süreçten anlam üretmeye çalışır.
Bu bağlamda okumayı bilen, yalnızca pasif gözlemci değildir. Okuma eylemi, oluşu sezmek ve olanı yorumlamak arasında bir köprü kurar. Düşüşün nedeni bilinmez olsa da okuyan bilinci olayı anlamlandırır ve bilgi üretir.
Okuma, olayın oluş ve olan arasındaki zaman dilimini takip ederek süreç içinde neler olabileceğini sezme ve anlam üretmenin anahtarıdır.
Nasrettin Hoca’nın damdan düşmesi, basit bir mizah hikayesinin ötesinde, oluşu ve olanı okumanın felsefi bir örneğidir.
Hoca eylemleyen yani oluş ve olanı hem müsebbibi hem de eylemleyen konumundadır. Dışarıdan bakan ise farklı düzeylerde anlam üretir.
Birey, eylemleyeni tanıyıp tanımadığına göre veya taraftar ise ona göre olumlu veya olumsuz okuyarak oluş ve olan arasındaki bağı oluşturup kendi bakış açısına yön verir.
Bu nedenle hayır söyle komşuna, hayır gelsin başına denilmiştir. Bu durum, bireyin bilinçlenmesi için varoluşça oynanan bir oyun olarak değerlendirilmektedir.
Bu bağlamda, okuyan bilinçli birey yalnızca sonucu görüp yargılamaz. Sürecin içinde var olur. Belirsizlikle yüzleşir ve çok yönlü bir anlam üretir.
Oluş, olan ve okuma arasındaki bu üçlü ilişki, yaşamın her anında bilgi ve farkındalık üretmenin temelidir.