Hulk: halkoluş/olunuş kendi fiziki ve sosyal kuralları ile yokluktan varlığa devrederek hayatı daima ayakta tutmada. Bu oluşta da genel ve özel oluşum ve yaşam kural ve yasalarını doğurmaktadır.
Yani ahlak halkoluştandır. Halk oluşun halkaları gelişip farklı tip ve topluluklar oluşmasıyla bu kurallar yasaya-dine dönüşerek kutsiyet kazanmaktadır.
Tüm varlık bu yasaya tabidir ve bunun dışına çıkamaz. İnsan çok yönlü değişken ve dönüşken bir varlık olduğu için yasanın ve ahlakın üzerine etik kuralları getirilerek var oluş sürecindeki etkisi tanınıp tanıtılmaya çalışılmaktadır.
Her varlık bağlı olduğu yasalarla varlığını sürdürür. Bu yasalar dışarıda doğa yasaları, bireyde diğer bireylere karşı savunma ve hayatta kalma, hayatını sürdürme yasaları şeklindedir.
Bir de sevgi yasaları vardır. O da paylaşım ve özveriyle işler. Tüm bu kural ve yasalar, insan topluluklarında töreye/yasaya-devlete-güce dönüşür. Bu güç topluma hem dışında hem de içinden etki eder. Bir toplumun diğer toplumlarla yaşamsal amaç doğrultusunda etkileşimi evrensel gücün ortaya çıkmasını sağlar. O zaman o gücün adı da etkisi de evrensel olur.
Toplumda her zaman o bireye ve topluma etki eden maddi ve manevi birden fazla güç / yönetici vardır. O gücün adını da etkisini de her toplumun kendisi kor. Çünkü onunla iç içedir. Bu içiçelikten koptuğunda o toplumun felaketi başlamış olur. İlahi gücü (iradesi) dışarıda olanın yöneticisi de dışarıda demektir.
Bu iradeyi birey kendinde bulur ve toplum gücü ile birleştirdiğinde yeni bir güç doğar. Buna örnek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. Var olduğu milletin içinden milletin gücünü arkasına alarak Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurarak evrensel yasalarla donatıp ilelebet var olması yönünü belirlemiştir. Bu güçten kopanlar Devletin yönünü etkileyerek kaosa neden olmaktalar.
Gücün kullanıldığı yere göre hem iyi hem de kötü, aynı zamanda görünen ve görünmeyen yüzü vardır. Yani Devlet gücünü halkına kullanmaz. Ona varlığını hissettirerek devam ettirmek amacıyla güç verir. Aynı durum toplumlar için de geçerlidir. Günümüzde Avrupa Birliği veya Uluslararası müktesebatlar o topluluk üyesi olmayan devletlere dayatılarak değişim dönüşüm sağlanmaya çalışılmaktadır. Bu durum da homojen olmayan toplumlarda kargaşaya ve itirazlara neden olmaktadır.
Bir topluluğun aynı güç birliği içinde olmadığı durumlar da vardır. Bu durum görünüşte aynı devlet yasaları altında olsa da içinde yaşanılan çağda ve toplumlarda kendi bireysel ve toplumsal ahlak ve yasaları olan federatif devletlerde görmekteyiz. Bunun dinsel karşılığı çok tanrıcılıktır.
Tarihte İslam idaresi altındaki devletlerde devletin teokratik yasasının kabul edilmesiyle herkes kendi inancı ile kabul edilerek bir yönetim sergilenmiş. Günümüzde var olan demokratik devlet yasalarını kabul etmeyip kendi inanç ve yapısınca kabul ettiği yasaları hâkim kılmaya çalışan yozlaşmış güçler ortaya çıkmıştır.
Bu gücün tek başına var olması mümkün görülmemektedir. Yaygın olan az gelişmiş topluluklarda gücü kendinde görenler vatanlarını kendi menfaatleri için düşman devletlere teslim etme riskine girmekteler.
İnsan toplulukları, zaman- mekân ve çevre şartlarına göre farklı tepkiler vermesi ile varlığını ve etkisini gösterir.
Yaşam değişim ve dönüşümle bakidir. Peygamberimiz, “Bir topluluk neye layık ise onunla yönetilir buyurulmuştur.” Ayrıca, Yüce Atatürk; “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye lâyıksın.” demekle gücün asıl sahibine nasıl yaşanılması ve nasıl mücadele etmesinin yolunu göstermiştir.
Yani dert etmeye gerek yok. 70 – 80 yıllık ömürde bu olanlar çerçevesinde varoluşun yasaları ile güçlenerek yaşama layık olup yaşamın keyfini çıkartmak asıldır. Lakin bu yaşam alanını kuracak güç ve kudretin de kişinin iradesiyle yükseldiğinin idrakiyle kaimdir.