Duyduğumuz bir söz, gördüğümüz bir davranış veya kokladığımız bir koku beynimize geldiğinde eğer odakta isek orada üç olay gerçekleşir. Ya iyi kötü diye tepki veririz ya da özümser hazinemize katar ve daha donanımlı ve kapsamlı bir konuma geçeriz.
Duyduğumuz bir söz, gördüğümüz bir davranış veya kokladığımız bir koku beynimize geldiğinde eğer odakta isek orada üç olay gerçekleşir. Ya iyi kötü diye tepki veririz ya da özümser hazinemize katar ve daha donanımlı ve kapsamlı bir konuma geçeriz.
İnsanlığı bugüne taşıyan dinler, gelenekler, bilimsel ve ideolojik görüşler bu tepkilerin ve seçimin sonucudur.
Doğadaki varlık kümelerine bakıldığında; ben yiyim, ben yöneteyim, ben olayım kuralının işlediği gözükerek varlık birbirini yiyerek varoluşunu sürdürmektedir.
Bu varoluşun en üst katmanındaki insanoğlu da hem alttakileri hem de birbirini yiyerek varoluşunu sürdürmektedir.
Bunu sadece yemek ve yönetmek olarak baktığımızda kullanılan yöntem din ve ideolojiler etrafında toplanarak güç kazanıp kendini savunmak veya saldırıp ele geçirmek maksatlı olduğu anlaşılmaktadır.
İnsanlığın on bin yıldır yaptığı bu; yıkımla yemek sahaları açmak. Daha büyük yıkım araçları yaparak daha çok para güç elde etmek.
Günümüzde Anadolu'nun ağaçları yakılıp katledilerek toprak altındaki madenleri ele geçirme savaşı yaşanmaktadır.
İşin ilginç yanı Anadolu'yu yönetenler bu talana olanak sağladığı anlaşılmaktadır. Bunun sonu nereye varacak?
Anadolu'yu yönetenler... Anadolu'da yaşayan halkı ve Anadolu topraklarını pazarlamanın yanında Yönetim anlayışları olan ben yiyim ben yöneteyim düşüncesini icra etmedeler.
Peki yiyip yönettikleri ne?
Yedikleri halkın dini ve milli manevi gücü ile yönettikleri de bu manevi güç çevresinde toplanan halk kitleleri olduğu gözükmektedir.
Peki yönete biliyorlar mı? Eylemlerine ve söylemlerindeki ikilemlere bakılırsa yönetilmeye çalışıldıkları belli.
Kendi kendini yönetemeyenleri bir başkası yönetir.
Kadim töre, yasalar, milli birlik ve beraberlikten doğan güç birliği içinde bu doğrultuda çalışan yöneticilerce milletler yönete gelinmiştir.
Bu yönetimin altında kendi kendini besleme olan tarım ve hayvancılık ve bunu daha ekonomik ve verimli sürdürmenin yöntemi olan sanayi ve teknoloji yatmaktadır. Bu döngü kırıldığında veya bozulduğunda yönetim zafiyeti ve yönetimsizliğin oluştuğu gözlemlenmektedir.
Günümüzde tek güç olan para faiz finans sisteminde dönmekte ve paradan para kazanımı ile paraya erişim odaklı yaşam formu gelişmiştir.
Üretenler ve emekçiler bu bağlamda ürettiklerini bozmak zorunda kalmış, kaliteyi ortaya koyanlar da yüksek fiyatla para gücünü kendinde toplamaktadır.
Bu durum halkın para için birbirini kandırmasına, güvensizliğe neden olmaktadır.
Hani milli birlik ve beraberlik ruhu? Hani iki Cihan Sultanı Hz. Muhammed'in yolu olan cihanşümul İslam inancı veya “Yurtta sulh cihanda sulh ilkesi” ile bir Türkü dünyaya bedel kılan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu cumhuriyet sistemi?
Bunun hepsinin sebebi/suçlusu biziz. Çünkü bu ilkeler etrafında örgütlü gözüken bizler bunların yolunu gütmeyiz de davasını güder güderiz. Dava güden görüneni de başka biri güder. Davasını yolundan güdenlere de pisliğini atar.
Olmadı biraz daha eskiden söyleyelim. Ey Türk titre ve kendine gel. Ey Türk! Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe, senin ilini ve töreni kim bozabilir
Daha güncel söylemle muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Dini terminoloji ile daha evrensel söylemek gerekirse “aklını kullanmayanların başına pislik yağar” denir.
Uyanın ey akıl sahipleri... Uyanın ki mazlum milletler de uyansın da bu kısır döngü kırılsın.