İnsanlık tarihinin en önemli zihinsel dönüşümlerinden biri, çoktanrılı inançlardan tek tanrılı inanca geçiştir. Bu dönüşüm yalnızca dinler tarihi meselesi değil, aynı zamanda insanın kendi varlığını ve evrenle ilişkisini nasıl anlamlandırdığının göstergesidir.

Çoktanrıcılık, doğadaki farklı güçlerin tanınarak kişileştirilmesiyle oluşur. İnsan, yağmur, yıldırım, savaş ve ölüm gibi doğa olaylarını bağımsız güçler olarak algılayarak onlara ad verir, kimlik ve hikâye yükler. Her tanrı, varoluşun güçlü bir yönünü temsil eder. Böylece tanrıların varlığı, insanın doğayı ve varoluşu anlamlandırma çabasının simgesel ifadesi hâline gelir.

Zamanla bilinçlenen insan, doğadaki farklılıkların aslında tek bir bütünün parçaları olduğunu fark etti. Bu farkındalık, çokluğu birleştiren bir ilkenin düşünülmesine yol açtı: tek Tanrı anlayışı doğdu. Tek Tanrı inancı, yalnızca dışsal bir inanç değil, insan bilincinde birliğe tanıklık etme biçimidir.

Kur’an’da Hz. İbrahim’in bilme ve tanıma arzusu, gözlem ve akıl yürütme ile kendi Tanrısına erişmesi olarak anlatılır. Tek tanrılı ilk din, bireyin yeryüzünde üretip paylaşmasını, yaratana saygı göstermesini ve evrensel bir düzeni gözetmesini esas alır. Birey, burada hanif konumunda; yani içinden Tanrı’nın, doğanın aktığı bir bilinç kapısıdır. Bu, parçalı doğa algısını birliğe dönüştürme çabasıdır.

İslam tasavvufundaki Vahdet-i Vücûd anlayışı, bu hakikati metafizik düzlemde ifade eder: Varlık birdir; çokluk bu birliğin tecellisidir. İnsan, çokluğu birliğin aynasında görebildiğinde Tanrı’yı tanır. Bu açıdan tek Tanrı’ya inanmak, dışarıda ayrı bir varlığa yönelmek değil, varlığın birliğini bilinçte idrak etmektir.

Benzer bir yaklaşım, Antik Yunan felsefesinin geç döneminde Plotinos’ta görülür. Plotinos’un “Bir”i ile tasavvuftaki Vahdet-i Vücûd arasında paralellik vardır: Her ikisinde de çokluk, birliğin tecellisidir ve insan bilinci bu birliği idrak ederek hakikate ulaşır.

Özetle, çoktanrıcılık insanın doğayı çoğaltarak anlamlandırmasıdır. Dinde bunun karşılığı masivadır; varlığı isme ve resme dökmek anlamına gelir. Tek tanrıcılık ise çokluğun birleştirilmesi ve insan bilincinde “bir” olarak kavranmasıdır. Tek Tanrı’ya inanmak, yalnızca teolojik bir inanç değil, insanın varlıkla birleşerek tanıklık etmesidir.

İnsanın Tanrı’yı tanıması, aslında kendisini ve varlığı tanımasıdır. Çünkü tek Tanrı’ya tanıklık, insanın kendi bilincinde doğan birlik tecrübesidir. Bu nedenle, “Kendini tanı; kendini bilen Rabbini bilir” sözü, insanın bilinç yoluyla birliğe ulaşmasını ifade eder.