Tarih boyunca din ile siyaset arasındaki ilişki, toplumsal düzenlerin şekillenmesinde belirleyici bir rol oynamıştır. Çok tanrılı inanç sistemlerinde farklı tanrıların ve kültlerin bir arada varlığı, çoğulcu bir toplumsal ve siyasal yapıya imkân tanırken; tek tanrılı dinler bireysel iman eksenli bir anlayışla birlikte merkeziyetçi bir yönetim modelinin önünü açmıştır.
Tek tanrılı dinlerde Tanrı mutlak ve tek otorite olarak kabul edilir. Bu otoritenin buyruğu, toplumsal ve siyasal düzenin temel referansı haline gelir.
Böylece ilahi irade, insan dünyasında tek merkezli bir yönetim biçimini meşrulaştırır. Bireysel bakışa dayalı bu sistem, inanan bireyin tek Tanrı’ya bağlanması üzerinden işler. Toplumsal düzeyde bu bağ, “tek yönetici” fikrine dönüşüp yerleşmiştir.
Ulu önder Atatürk, bu otoritelik yerine ‘hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir diyerek’ Cumhuriyet rejimimi getirmiştir. Böylelikle aynı yönetim içindeki kişilere seçme seçilme ve varlığı temsil hakkı getirmiş ve çağdaş uygarlık gereksinimine göre varoluşlarının devamını sağlamıştır.
Tek tanrılı dinlerin örgütlenme biçimi, siyasi örgütlenmeyle benzerlik taşır:
Peygamber / dinî lider → Tanrı’nın iradesini topluma aktaran otorite Cemaat → Tanrı’nın buyruğuna boyun eğen topluluk olarak örgütlü olup bireysellik yoktur.
Bu yapı, siyasal düzende imparator, kral ya da halife gibi tek merkezli yönetim biçimine dönüşmüştür. Bu durumda meşruiyeti doğurmuştur. Dolayısıyla tek tanrılı din, sadece bireysel iman gerçeğini örtmüştür.
Böylelikle merkeziyetçi siyasal sistemlerin de ideolojik zemine hazır hale getirmiştir.
Tek tanrılı dinler, bireysel iman temelinde yükselmekle birlikte, örgütlenme biçimleri itibarıyla merkeziyetçi yönetim anlayışını beslemiş ve imparatorluk fikrinin ideolojik altyapısını oluşturmuştur.
Bu bağlamda tek tanrılı din, bireyin vicdanıyla Tanrı arasındaki ilişkiyi esas alsa da, toplumsal ve siyasal planda aynı düşünce formatında örgütlenmiş yönetim sistemini doğurmuştur.
Roma İmparatorluğu Hristiyanlığı resmî ve tek din din haline getirmesiyle kendi varlığının devamını sağladığı gibi inançsal alt yapı bağlamında imparatorluğun otoritesini kutsallaştırmıştır.
İslam’da ise hilafet, Tanrı’nın birliğini siyasette “tek otorite” olarak yansıtmıştır.
Yahudilikte de krallık kurumunun Tanrı’nın iradesiyle doğrudan bağlantılı olduğu görülmektedir
Bu bağlamda, farklı kültürler halinde örgütlü yaşayan toplumsal yapılar bir üst kimlikte birleşir konum almaktadır. Bu toplumsal alt yapının da bitki, hayvan ve insanlardan oluşan yaşam formları olduğu ve bu yasa ve şartlar çerçevesinde varlıklarını devam ettirdikleri manasına gelmektedir. Bu da varlıktaki farklı güçleri birleyip tek’e indiren düşünce demektedir.